Online :
3
Bugün :
21
Toplam :
210571

Gençlik ve Şiddet

Geçen hafta içerisinde televizyon ve gazetelere akseden bir haber vardı. Habere göre Mersin’de bir lisede kızlı erkekli öğrenciler, öğretmenlerinin gözleri önünde sınıf tahtasını ve sıraları paramparça ediyor. Pencereleri yerinden söküyor. Duvarlarda açtıkları oyuklarda ateş yakıyor. Derste hocalarının gözleri önünde ve sınıf içerisinde bisiklete biniyor. Ama hoca müdahalede bile bulunamıyor. Bundan daha müthiş bir şey olabilir mi?
5-6 yıl önce idi. Konya’da meşhur bir lisemizde konferans veriyordum. Perdeye akseden şekiller üzerinde lazerle izahlarda bulunurken, benim lazer ışığının yanında bir ışık daha gezinmeye başladı. Önce ikaz ettim. Sonra öğrencinin bunu yapmaması için ricada bulundum. Devam edince artık dayanamadım, tepem attı hakaret ettim, hiç birinin faydası olmadı.
Salonda birkaç da gözlemci öğretmen vardı. Olay, ben topluluğa sırtımı döndüğüm ve anlatmaya başladığım sırada vuku bulduğu için, bu terbiyesizliği kimin yaptığını göremiyordum, ama öğrencilerin arasında oturan öğretmenlerin bunu görmemesi mümkün değildi.
Son olay da gösteriyor ki, öğretmenler öğrencilerinin yanlışlarına müdahale edemez hâle geldi veya getirildi. Yapılan araştırmalara göre, günümüzde öğrenci değil, hocalar şiddete maruz kalıyor. Hocaya saygı telkin edemeyen ailelerle sistemin gözü aydın.
Bundan 30-35 yıl kadar önce, bir lisede edebiyat-kompozisyon derslerine giriyorum. 15-16 kişilik bir sınıf vardı ki, hiçbir hoca bu sınıfa derse girmek istemiyor. İdare bu sınıfın edebiyat-kompozisyon derslerine girip girmeyeceğimi sordu. Girerim dedim.
Bir gün bu sınıfı kompozisyondan imtihan yaptım. Notlarını okuduktan sonra da itirazlarının olup olmadığını sordum. Baktım sınıfta bir uğultu, bir gürültü hepsi verdiğim nota itiraz ediyor. Oysa notu kıt bir hoca değildim. “Durun durun, isterseniz bu imtihanı iptal edelim, yeni bir imtihan daha yapalım” teklifinde bulundum. Hepsi razı oldu. Hemen çıkarın kâğıtları dedim. Arkasından da yazdırdığım bir beyti, açıklamalarını istedim.
Beş on dakika içerisinde sınıf boşaldı. Kâğıdını veren dışarı çıktı. Ben de verilen kâğıdı anında değerlendirip notumu verdim. Bir ders süresi bitmeden hem imtihan yapıldı, hem de imtihan kâğıtları değerlendirilmiş oldu. Bu sefer hepsinin aldığı not, 1-2 idi. Notları okudum. Ardından da itirazlarının olup olmadığını sordum. Sınıfta büyük bir sessizlik hâkimdi, hiç itiraz eden olmadı. Papucun pahalı olduğunun farkına vardılar.
Az bir süre ilkokulda, on yıla yakın İmam-Hatip Okulu ve bir lisede, yirmi yıldan fazla da üniversitede hocalık yaptım. Adım adım gençliğin disiplin ve bilgi yönünden nereden nereye getirildiğini takip ettim. Edindiğim intiba şu; hangi derecede olursa olsun eğer hoca, sınıfta disiplin ve sükûneti temin edemiyorsa, öğrenciye vereceği hiçbir şey yoktur.
Geçenlerde bir yazımda da belirttiğim gibi, bugün gençlik, devlet ve vatandaşın malına, mülküne zarar vermekten marazî bir zevk alıyor. Hele bunun, öğretmenin gözünün önünde yapılmasının izahı yapılamaz.
Camide dikkatimi çeker; pek çok insan tesbihatını tamamladıktan sonra, tespihi iki metre öteye fırlatıp atıyor. Halbuki bunu yavaşça yapması gerekmez mi? Cami cemaati bunu yaparsa, gençler ne yapmaz.
Dünyanın en saygılı, en müşfik, en yumuşak insanının, Müslüman-Türk insanı olması gerekir. Bu geleneklerimizin, göreneklerimizin ve inancımızın bir gereğidir.
Yine geçenlerde bir nebze Mevlevîlikteki görüşme olayına da temas etmiş, canlı cansız bütün mevcudata gösterilen saygıyı anlatmaya çalışmıştım. Bu konuyu başka bir yazımda etraflıca ele almaya çalışacağım.
Herkes kavuğunu önüne koyup, neden bu hâle geldiğimizi ve nerede hata yaptığımızı düşünmek mecburiyetindedir. Zira teşhis konmadan tedavi mümkün değildir.
Şimdiden okuyucularımın bayramlarını tebrik eder, böyle mübarek günlerin hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

Telif Hakkı. Mehmet Ali UZ © 2007. Tüm Hakları Saklıdır.
Bilgi Rehber